Servis hararetli bir şekilde devam ediyordu. İçerisi renkli ve gösterişli kıyafetlerle birbirlerine kendilerinden bahseden insanlarla doluydu. ‘’ Yeni şiirimi okumuş muydunuz? ‘’ dedi etrafındakilere siyah çizgili bir takım elbise giymiş olan adam. Etrafındaki gruptan merak ettiklerini belirten sesler yükseldi. Adam sol omuzunun üzerinde uçuşan parlak küreye bir komut verdi. Havada süzülen gümüş top, ekseninde bulunduğu adamın sesiyle şiiri okumaya başladı. Şiir bittiğinde kalabalık, durgun bir ifadeyle alkışlıyordu. ‘’ Yaratıcı! Yeni bir akım! ‘’ Övgüler ve analizler birbiri ardına sürerken, etrafında bulunan insanların hiçbirinin ağzının kıpırdamadığını fark etti servis elemanlarından birisi. Bir şiiri havada uçuşan küreler eleştiriyor, anlam çıkarıyorlardı. Üstelik yine parlak bir kürenin okuduğu şiiri! Gri gömleğinin üzerinde ‘28‘yazan hizmetli, daha önce böyle bir topluluğun içinde dolaşmamıştı. Neydi onlar yoksa vantrolog mu? Şiirle hiçbir zaman ilgilenmediği halde, insanlara ne içersiniz diye sorduğu sıralarda kürelerin sohbetlerine dikkat kesiliyordu. Etraflarında bulunan insanların sadece içeceklerini söyledikleri zaman seslerini duymuştu. ‘’ Bir visjki, buzsuz olsun. ‘’ Bunu söyleyen adamın diksiyonu o kadar kötüydü ki tekrar ne istediğini sormak zorunda kalıp hakaretlere maruz kalmıştı. ‘’ Sağır mısın? Viisjki. ‘’ Adamın yanında uçuşan kürede de aynı ses vardı fakat daha demiz ve düzgün bir tonla iletişim kuruyordu. Adam konuştuğu sırada kelimeler iğrenç bir şekilde ağzından türkürüklerle çıkıyordu.
28 numaranın bir masanın yanında boş boş durduğunu görünce yanına ana görevlilerden biri yaklaştı, statüsü diğer hizmetlilerden ayırt edilebilmesi için hardal sarısı bir kol bandıyla işaretlenmişti, geri kalan tüm giysileriyse tamamen hizmetli grisiydi. ‘’ Hey! Oyalanma! ‘’ ikaz edildiğini fark edince kendine geldi ve insanlara ne istediklerini sormaya devam etmeden önce küreler hakkında bir şeyler öğrenmek istiyordu. Numarasının üzerine domates sosu döküldüğü için okunmayan, gri önlüklü bir kadının yanına yaklaştı. Kadın masanın üzerinde duran yemekleri tabaklara yerleştirirken kendi kendine söyleniyordu. ‘’ Bunu aptal robotlarına yaptıramazlardı sanki. ‘’ ‘’ O zaman para kazanamazdın. ‘’ dedi 28. Kadın başını kaldırmadan yemeklerle uğraşmaya devam etti. ‘’ Evet, öyle. Hem onlar bizim yaptığımız yemekleri doğal görüyorlar. ‘’ Doğal derken kelimenin kendisinden tiksindiğini belli edecek bir şekilde tonlamıştı. ‘’ Doğal ne demekse artık?! ‘’ Bu tür organizasyonlar dışında yemek veya servis yapan insanlar görmek zordu. Pratik bir şey değildi bu, ayrıca tüm değerler istenildiği gibi ayarlanamıyordu böyle olunca. On altı yıldır ‘’ daha-hızlı-yemek’’ zincirleri kurulmuş, bir üretim bandının ucunda sıralanan insanlar artık tarih olmuştu. Şimdi burada, yeni çağın önde gelen patronları vardı. Bu gecenin düzenlenmesinin nedeniyse yeni beslenme gücünün lideri Bay M.V. Jason’ın birazdan yeni şiirini okuyacak olmasıydı.
‘’ Küreleri biliyor muydun? ‘’ dedi 28. Kadın tekdüze hareketlerle yemeklerle uğraşmaya devam ediyordu. ‘’ Ne küresi? ‘’ diye yanıtladı ince bir sesi vardı, meşgul edilmekten hoşlanmamıştı. ‘’ Onları konuşurken hiç gördün mü? ‘’ Kadın sorular karşısında hemen sıkılarak, bir an önce işini yavaşlatan bu boşboğaz salağı başından savmak istedi, yoksa hizmet puanı düşürülebilirdi. İki yıldır favoriler arasındaydı. Bunu kaybederse 28’i intikam almak için pişirebilirdi. ‘’ Gizlice insanları mı dinliyorsun sen? ‘’ diye çıkıştı. ‘’ Hayır, küreler… Küreler konuşuyor daha çok. Onlarsa sadece yiyeceklerini sipariş ediyor, yani insanlar. ‘’ diye cevapladı. Birazcık bile yaptığından utanmamıştı. 28 numara, kadının merak duygusunun olmamasına şaşırarak, yemeklerle birlikte kalbini de yakmış olmalı diye düşünmüştü. ‘’ Ben işime bakarım, isterse çatallar konuşsun. ‘’ Dediğinde adam daha fazla bu aksi yaşlıya katlanamayıp yanından uzaklaşmaya başladı. Kadın bir an için başını kaldırıp içerideki insanlarla birlikte hareket eden şeylere baktı. Ardından tabakları düzenlemeye devam etti.
İnsanlar küçük gruplar halinde sohbet etmeye devam ediyorlardı. 28 numara bazılarının yanında daha uzun süre durup konuşmaları dinlemek için içecekleri ile ilgili uzun ayrıntılar sormaya başlamıştı. Daha fazla dayanamayıp, bu angaryalar dışında bir şey sordu. ‘’ Yeni yazdığınız bir şeyler var mı efendim? ‘’ Karşısındaki kadın ağzını bile kıpırdatmadan, küresi adama doğru yöneldi ve 28’in hiçbir şey anlamadığı şiir ve yazmak hakkında uzunca bir şeyler anlattı. Bu konular hakkında çok bir şey bilmediği halde, sorular sorarak küreleri konuşturmaya devam etti. Demek ki bu sesler önceden kaydedilmiş şeyler filan değildi. Kadına bu sefer etinin nasıl pişirilmesini istediğini sordu. Bunu kadın kendi ağzıyla yanıtladı. ‘’ Az pişmiş. ‘’ dudakları incecikti. 28 biraz daha cesaretlenerek ve masaları dolaştığı sırada duyduğu edebiyat dersleri sohbetlerinden alıntılar yaparak bir soru daha sordu. Küre tekrar adama doğru yönelip altı buçuk dakika boyunca anlamını bilmediği terimlerle dolu bir konuşma yaptı. Bütün bu konuşma boyunca kadının ağzı bile kıpırdamamıştı. ‘’ Pardon şampanya mı yoksa şarap mı istemiştiniz? ‘’ dedi 28 birden. Yeni bir şey keşfetmiş çocuklar gibi heyecanlıydı. ‘’ Şarap ‘’ dedi kadın soğuk bir sesle ve 28 oradan uzaklaştı…
28 numaralı hizmetli salak değil, sadece parasızdı. Başka bir iş bulamadığı için böyle işlerde çalışıyor, B Tipi Misafir Evlerinde yatıyor- B: Temiz sicil, basit iş gücü- son on beş yıldır neredeyse hiçbir şey satın almıyordu. Dünyadan haber almasını sağlayacak hiçbir mekanizmaya sahip değildi. Yarın sokağa çıktığında insanların Marsa taşındığını söyleseler şaşırmaz ama nasıl olduğunu da anlamazdı. Bu yüzden ‘Kişisel Asistan’lardan bihaberdi. Dünyada bir şeyler değişirken o ve onun gibiler bir şeylerin dışında kalmıştı hep. Güncel teknolojiye herkesin sahip olduğu bir zamanı yoktu dünyanın. Kişisel Asistanlar yoğun iş hayatında bulunan insanların kültürel kimliklerini verimli kullanmaları için üretilmiş bir yapay zekaydı. Eşleştirildiği kişinin kültürel birikimi ve karakterini taşıyor ve bu çizgide üretim yapıyordu. Bunu zaman kazanmak olarak görüyorlardı. Ne de olsa zihinlerinin bir kısmını taşıyorlardı küreler. Ürettikleriyse onların iç dünyalarının ürünüydü. Kürelerin reklamı yapılırken büyük paralar kazanan ve yoğunluktan dolayı kendisine vakit ayıramayan bir insanın yanına kendisinden bir tane daha veriliyordu. ‘’ Her şeye yetişemezsiniz, eğer sizden bir tane daha yoksa… ‘’ Fakat 28’in bu reklamı görebilmesi için premium alıcısının olması gerekirdi. İnsanlar bir süre sonra kürelerinin içine kendilerinden fazlasını aktarmaya, ilgilenmedikleri, okumadıkları şeyleri yüklemeye, onları datalardan otomatik beslemeye başladılar. Böylece dillerini anlamadıkları, kendilerinden bağımsız ve ileri düzey, kültürel bir avatar oluşturdular. Bu insanları rahatsız etmekten çok, kültürel kimliklerini temsil eden varlıklara sahip oldukları için memnundular. Aralarında ki yarışlardan birisine dönüşmüştü böylece küreler.
Kalabalığın içindeki sesler bir an için durdu ve sahneye onların arasında efsane olan Bay M.V Jason çıktı. Kırmızı sarı bir takım elbisenin içinden el sallarken palyaço gibi gözüküyordu. ‘’ Sizlere yeni yazdığım bir şiiri okumak istiyorum. ‘’ dedi ve omuzunun etrafında dolanan küre devam etti. Uzun bir şiirdi. Küre daha dördüncü kıtaya gelmeden Bay Jason sahneden indi. Sıkılmıştı. Sahnenin etrafında toplanmış olan kalabalıkta adama eşlik ederek bir masanın etrafında içecek siparişleri vermeye başladılar. Sahnenin ortasında gümüş, parlak bir küre yüzlerce gümüş küreye yeni şiirini okudu. Bitirdiğinde yanlarına süzülerek yeni edebiyat hakkında konuşmaya başladılar.
Şehmus Özen.